Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 28. sayfa

Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep “ülkemizde” geçiyor Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler...

Pinhan

Elma ağacının dallarından Tekke’ye süzülen, sonra da “incili kuş” olup Osmanlı devrinin taht şehrine, hikâyesini aramaya giden bir dervişin, Pinhan’ın macerasını anlatıyor Elif Şafak... Pinhan hikâyesini ararken her an’a bir hikâye sığar. Osmanlı hayatının gerçekleriyle kâinatın gizemleri, kitaplar dolusu, mahalleler dolusu hikâye olur çıkar.

Kızıltoprak Günlerim

Sinan Korle, uzun yıllar Birleşmiş Milletler’de görev yapmış bir diplomat. Korle, burada görev yaparken yaşadıklarını Camlı Sarayda 40 Yıl adı altında toplamıştı. Kızıltoprak Günleri’nde ise bir “kalem ehli”nin; resme, tiyatroya emek vermiş bir sanatseverin kaleminden bir zamanların Kızıltoprak’ını okuyacaksınız.

Mızıkalı Yürüyüş

Mızıkalı Yürüyüş, bir anı kitabı, bir “notlar” dizisi gibi de okunabilir. Ancak Bener’in kurgu ve dil ustalığı, -“günlük” bile kurgu ister- Mızıkalı Yürüyüş’ü bunun çok ötesine taşıyor. Kâh ölümü çoğaltanlar üzerine en acı, en somut anılar, kah insanlığın ömrünü sıfırlayacak zamanlar üzerine düşünceler: `Geçen pazar, 22 Ağustos 1993. Günleri somutlaştırma gereksemesini neden duyuyorum acep? Yaşandığına inandırmak için mi kendimi? Nice gün`ler geçip gitti gidecek, bir gün gün bile olmaktan çıkacak, öyleyse bu çabanın anlamı ne? Yok anlamı.`

Yalnızlık Aletleri

H.B.R. Maymun yazıları, Gazete Pazar yazıları, “Sıdıka” çeşitleri ve okurlara ilk olarak bu kitapla ulaşan kısa hikayeler... “Periler mi söyledi, ne oldu, nasıl akıl ettim, bilmiyorum, jelatini gevşetip, ateşböceğini gökyüzüne bıraktım. Ağlaması bıçak gibi kesildi. Bir süre gözleriyle ateşböceğini izledi, sonra bana baktı, ‘burnu fındık’ dedim, güldü..."

Haberci Çocuk Cinayetleri

Yılda taş çatlasa üç cinayetin işlendiği şehirde haberci çocuklar birbiri ardınca öldürülmektedir. Peki ama kim, neden, nasıl?.. Kahramanımız, bu sorulara cevap ararken Mösyü Jacob, Bay Kurtbilgini, Profesör Domanya, mutsuz güzel Esme gibi “tip”lere kulak verecektir ve... İnanılmaz tesadüflerle dolu düşsel bir polisiye, Türkçe’de örneğine pek rastlanmayan “mekansız-milliyetsiz” edebiyatın başarılı örneklerinden.

Kurabiye Saatinde

Masayalı anneyle Türk babanın Nikaragua’dan İstanbul’a gelen kızı, Amerika’da pazar arayan eski zaman tüccarları, “İsa’ya ait olma”yı seçip Kudüs’e kaçan bir İstanbul Yahudisi genç kız, Macaristan’a gidip dönmeyen ağabeyi, yurtdışından kesin ve “parlak” dönüş yapan Türkiye aydınları...

Bende Mahfuz Fotoğraflar

Her şeyin inanılmaz bir hızla değiştiği; değerlerin sağa sola, Doğu’nun Batı’ya, Güneydoğu’nun ateşe savrulduğu bir dönemden fotoğraflar, “cins isim” portreleri. Fonda kimi zaman bir Güneydoğu şehrinin sokakları, kimi zaman patlama seslerine alışmış dağlar, kimi zaman da İstanbul var.

Siyah Makamı

İsterseniz, bir aşk hikâyesi, daha doğrusu topyekûn aşkın hikâyesi… İsterseniz, hayatınız kadar, gönlünüz kadar genişletebileceğiniz bir hikâye… Yazarının sözleriyle, “başı sonu olan, düzgün bir hikaye”... Aslında, birçok hikaye. Hepsinin de kahramanı aynı: zaman...

Kırık Zarlar

Kumarhanelerin ve kumarbazların şangırtılı dünyası, medya gökdelenlerindeki insanları kapıveren fal bağımlısı ihtiraslar, gezginleşen ve sabitlenen hayatlar, Sokrates’le Abdullah’ın bir kilise tadilatında başlayıp İstanbul’dan Paris’e nakledilen aşkları, Fellini’nin sohbetine uzanan bir Paris-Roma yolculuğu, cami avulusunda standart cenaze kalabalığı, en olmadık yerlerde aranan şans işaretleri...

Ne Biçim Kurbağasın Sen

Kadın-erkek ilişkileri, insan-teknoloji ilişkisi, yalnız insanlar, tartışan adamlar, konuşan kadınlar, soru soran çocuklar, cevap veren çocuklar... İdam mahkumunun, ipi boynuna geçirmek üzere olan cellada “Afedersiniz, kalp pilim var... Bi sakıncası olur mu acaba?” diye sorduğu bir dünya...

Usulcacık

Atilla Atalay’ın hayattaki ilk, İletişim’deki altıncı kitabı. Atalay, ilk kitabına saygıyla, sevgiyle, vefayla, “sarı dergilerin unutulmaz yazarları” için “bir dakikalık saygı girişi”yle başlıyor.

Kum Saatini İzlerken

Nermin Abadan-Unat Viyana’da doğar, Türkiye’ye ve Türkçe’ye uzak bir çocukluk geçirir, ergenlik çağında özgür seçimiyle baba ülkesine gelir. Bu özgür seçim, “Cumhuriyet kadını” Unat’ı İzmir-İstanbul-Ankara üzerinden gazeteciliğe, akademisyenliğe, Mülkiye’ye, senatörlüğe taşıyacaktır.

Kafka Market

Cezmi Ersöz’ün röportaj ile deneme ya da anlatı arasında, yüreğinin ve sokağın ortak sesinden iz sürerek yaptığı duyarlı geçişlerin kitabı. Biraz “son yüzler”in kederi, biraz caddelerin kalabalığı, sokakların gece sessizliği, fahişelerin çığlığı, şoför Vehbi’nin isyanı, Brigitte Bardot’nun hatırası, İstanbul’da yitenler, İstanbul’u yitik hale getirenler...

Kompile Hikayeler

Nihat Genç’in “Leman yazıları”ndan “kompile çekim” değilse de genişçe bir derleme. Öyküler mi? Aslında hem öykü hem deneme. Türkiye topraklarında gezinen, öykülerini bu topraklarda yaşayan insanlara ve “kök”ünden ucuna bu ülkeye dair, yer yer ateşli denemeler.

Menekşe İstasyonu

Atilla Atalay’ın H.B.R. Maymun ve Öküz dergilerinde yayımlanmış yazılarından “sıkı” bir derleme. “Sıdıka”lar ve yine “düşkovalayan” hikayeler: İstasyonlar, trenler, otomobiller, cep telefonları, insanlar, kediler, köpekler, içip içip dağıtanlar, susup oturanlar, ayrılanlar, ayrılamayanlar.

Bıyıksız Hikayeler

Kadınların ve ‘“dolayısıyla” bıyıklı-bıyıksız erkeklerin çizgiler, balonlar üzerinden akan hikayeleri. Sevgili arayanlar, sevgili değiştirenler, sevgili bulamayanlar, anne-baba baskısı, orgazm, doyumsuzluk, şiddetli geçimsizlik, evden kaçanlar, eve hapsolanlar, “adam” edilenler, edilemeyenler...

Son Yüzler

Unuttuğumuz, belki de hiç tanımadığımız renkleri hayatın; yitip gitmek üzere olan insanlar, Son Yüzler... Ardında bıraktığı onca anıyla, bir tuvalet kapısında çıkar birisi karşımıza; biriyle Çiçek Pasajı’nda, akordeon sesleri arasında yüz yüze geliriz. Biri keman atölyesine sığınmıştır, biri şehir dışındaki karavanına. Onları görürüz de fark etmeyiz, fark ederiz de merak etmeyiz.

Uzakların Ötesinde

Dünyanın hemen hiç durulmadığı son yirmibeş-otuz yıl boyunca, kamerasıyla, nice önemli olayın tanıklığını, belgeselciliğini yapan Güneş Karabuda’nın zengin birikiminden satırlar ve kareler: Castro’nun Küba’sından Allende’nin Şili’sine, Afrika’nın Kalahari Çölü’nden Amazon ormanlarına, Endonezya katliamından ‘68 Paris’ine...

Ben İşçiyim

Ben İşçiyim, yaşananları olduğu gibi aktaran; içtenlikten, sadelikten ödün vermeyen bir anı kitabı. “Eski tüfekler” sözünün ilk anımsattığı kuşaktan bir mücadele insanının, bir tütün işçisinin; liderlik kavgası, post kavgası gibi şeyleri hiç düşünmeden özlediği dünyayı kovalamış bir “partili”nin, Zehra Kosova’nın anıları...

Yalnız Bebekler

Bir kefede tarih, bir kefede kurgu ve fantazi. Handan Öztürk’ün ilk kitabı Yalnız Bebekler, bu dengeyi edebiyat hizasında kurabilen romanlardan. Yalnız Bebekler’deki “tarih”in odağı, Kapadokya.

Uyuyamadığım / Düş Kovalayan

Atilla Atalay’ın “kondisyonu yüksek” mizahından bir kitap daha: Üç yıl arayla yayımlanmış iki kitabın birleşmesinden oluşan Uyuyamadığım/ Düş Kovalayan... “Düş kovalayanlık, borsa brokerliği, know how advisorluğu, creatif menagerlik, disco-bar işletmeciliği, kanal sahipliği gibi günümüzün ‘in’ mesleklerinden değil... Oldum olası ‘out’...

Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni

Müslüm Gürses konserlerinin Gülhane’sinden garip bir savaşın Beyoğlu’suna; akşamüstleri isteksizce kapılarının arkasına geçilen evlerden “unutmak faşizmi”ne, hayat kadar geniş bir alanda ve O’nun bir yolda ansızın karşısına çıkacağını bekleyerek, söz’ünü söylüyor Cezmi Ersöz.

Çizgili Sarı Defter

Çizgili Sarı Defter’de, Korat’ın ilk kitabı ve ilk romanı Zaman Yeli’ni okumuş olanlara hiç yabancı gelmeyecek bir atmosferden on kısa öykü var. Defterin sayfalarında, aklı meşgul edecek bir okuma yolculuğunun ritmiyle akan on öykü. “Artık özenle yazılar yazıp minyatürler çizdiğimiz tüm defterler sarardı, belki de ilk yazdığımız günlerden beri sarıydı.