Özetler

Bir kitabı kaç kişi okur?
Osmanlı’da okurlar ve okuma biçimleri üzerine
bazı gözlemler

TÜLÜN DEĞİRMENCİ

Bu çalışmada çoğunlukla 18. yüzyılda yazılmış ya da istinsah edilmiş bir grup elyazması üzerine okuyucular tarafından yazılmış notlardan yola çıkılarak Osmanlı okurları ve okuma biçimleri üzerine bazı görüş ve gözlemler sunuldu. Bu notlar gösteriyor ki, konusu edebiyattan, tarihe ya da İstanbullular’ın maceralarına kadar geniş bir yelpazede olan, “popüler” diyebileceğimiz bir grup eser, bu işe istidadı olan kent sakinleri tarafından bir evde, kahvehanede ya da cami avlusunda yüksek sesle okunuyordu. Bu notlar, bu tür bir geleneğin somut kanıtları olmaları dışında, Osmanlı okurları ve okuma çevreleri, bir başka deyişle “sıradan” kentlilerin gündelik dünyaları hakkında neşeli ve kıymetli bilgiler sunması ile eşsiz belgeler niteliğindedir.

Anahtar sözcükler: Osmanlı İmparatorluğu, popüler kitaplar, okuma alışkanlıkları, okur çevreleri.

 

* * *

 

“İhtiyat Zabiti”nden “yedek subay”a: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bir zorunlu askerlik kategorisi olarak yedek subaylık ve yedek subaylar, 1891-1930

MEHMET BEŞİKÇİ

Bu yazıda, Osmanlı-Türk zorunlu askerlik sisteminin daimi bir parçası olan yedek subaylık sisteminin son dönem Osmanlı İmparatorluğu’ndan erken dönem Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan evrimi incelenmektedir. Yedek subaylık sistemi bir yandan askeri modernleşme sürecinde artan ve çeşitlenen subay ihtiyacını karşılamaya yönelik bir uygulama olarak gündeme gelmişti. Ama diğer yandan da, yüksek tahsilli insan sayısı arttıkça bu emekgücünden askeri alanda faydalanma ihtiyacının ve zorunlu askerlik sistemini tahsilli bir kesimi sisteme dahil ederek daha fazla haklılaştırma çabasının bir ürünüydü. Yedek subaylık ayrıca, gerek Osmanlı-Türk modernleşme ideolojisindeki pozitivist eğitimi, gerekse de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk milliyetçiliğinde pekişmeye başlayan “ordu-millet” tasavvurunu bir arada temsil etmesi bakımından ideolojik-sembolik önemi pek yüksek bir kurumdu. Bu temel izlekleri odak noktasına alan yazı, bu sürecin nasıl bir pratik ortaya çıkardığını ve bu pratiğin imparatorluktan cumhuriyete geçişte ne gibi devamlılıklar ve farklılıklar arz ettiğini keşfetmeye çalışıyor. Sistemin aktörü olan yedek subayların bu süreçteki deneyimleri ve bu deneyimlerin kendileri tarafından nasıl aktarıldıkları da yazının konu edindiği bir diğer boyutu oluşturuyor.

Anahtar sözcükler: İhtiyat zâbiti, yedek subaylar, zorunlu askerlik sistemi, askeri modernleşme, yeni subay sınıfı, Osmanlı Ordusu, Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri (TSK).

 

* * *

 

Tek parti dönemi cami kapatma/satma uygulamaları

A. KIVANÇ ESEN

Bu çalışmasının konusu, tek parti döneminde gerçekleştirilen cami kapatma/satma uygulamaları, temel sorunsalı ise bu uygulamaların iktidarın cami algısı çerçevesinde nasıl konumlandırılabileceğidir. Çözümleme yapılırken kullanılan temel veriler, konuyla ilgili ikincil kaynakların yanısıra, Düstur, Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi / Tutanak Dergisi gibi resmi yayınlardan, Vakıflar Umum Müdürlüğü’nce yayımlanan Mecmua adlı dergiden ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edilmiştir. 

Temel olarak cami görevlilerinin maaşlarının düzeltilip hayat şartlarının iyileştirilmesi amacıyla II. Meşrutiyet döneminden itibaren gerçekleştirilen camilerin tasnifi, 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun 14. maddesi ve bu madde gereğince Diyanet İşleri Riyaseti (DİR) tarafından hazırlanıp İcra Vekilleri Heyeti’nce (İVH) 8 Ocak 1928’de kabul edilen 6061 sayılı talimatname ile birlikte tek parti iktidarı tarafından camilerin kadro haricine çıkarılıp kapatılması için bir araç olarak kullanılacaktır. 8 Haziran 1931 tarihli 1827 sayılı kanununun altıncı ve yedinci maddesi uyarınca camileri yönetme ve tasnif etme yetkisinin DİR’nden alınıp Evkaf Umum Müdürlüğü’ne (EUM) verilmesi ve bu yetki devri sonrası 25 Aralık 1932’de İVH’nce kabul edilip yürürlüğe giren EUM’nün hazırladığı yeni tasnif talimatnamesi, daha çok sayıda caminin kadro haricine çıkarılıp kapatılmasını sağlamıştır.

Kapatılan camilerin satışlarına 1927 senesinde başlanmış olmasına rağmen, hukuki açıdan satışların hangi kurallar çerçevesinde yapılacağı 5 Haziran 1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ve 15 Kasım 1935 tarihli 2845 sayılı Cami ve Mescidlerin Tasnifine ve Tasnif Harici Kalacak Cami ve Mescid Hademesine Verilecek Muhassasat Hakkında Kanun ile belirlenmiştir. Bu iki kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte tek parti iktidarı cami kapatma/satma uygulamalarının hukuki altyapısını tamamlamıştır.

Anahtar Sözcükler: Camiler, kapatma/satma, tasnif, Diyanet İşleri Riyaseti, Evkaf Umum Müdürlüğü. 

 

 

* * *

 

Ateş-Güneş Kulübü 1933-1938

SEVECEN TUNÇ

Ateş-Güneş, 1930’ların spor dünyasında maceralı kuruluşu ve hızlı yükselişiyle olduğu kadar, aniden tarih sahnesinden kaybolmasıyla da merak uyandıran bir kulüptür. Ancak spor tarihimizde bu kulüp, çoğu zaman ortaya çıkışında rol oynayan spordışı etmenler irdelenmeden, yalnızca Galatasaray yönetimindeki bir iç bölünmenin ürünü olarak ele alınmaktadır. Bu çalışmada, dönemin gazete ve dergilerinde yer alan haber ve yazılar incelenerek, Ateş-Güneş Kulübü’nün mevcudiyeti siyasi, toplumsal ve ekonomik dinamiklerle ilişkisi içinde tartışılacaktır. Kulübün sıra dışı hikâyesi, tarihsel bağlamına oturtularak yeniden yazıldığında, Galatasaray Kulübü içinde yaşanan anlaşmazlığın, aslında devletçi ve liberal elitlerin spor politikaları arasındaki farklılığı yansıttığı ortaya çıkacaktır. Ayrıca Ateş-Güneş’in kurucu kadrosunun gerek siyasi, gerek mesleki yönelimlerine bakıldığında, kulübün devletin liberal kanadı ile kurduğu ilişki de aydınlanacaktır. Bu makale, Ateş-Güneş Kulübü’nün tarihi üzerinden erken Cumhuriyet elitinin spora bakışı, futbola atfedilen toplumsal işlevler, futbol camiasındaki güç ilişkileri ve iktidarla uzlaşma mekanizmaları hakkında yeni bilgiler ortaya koyarak, spor tarihimize katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Anahtar sözcükler: Ateş-Güneş Futbol Kulübü, Cumhuriyet dönemi, Türkiye spor tarihi.

 

* * *

 

Amerika‘nın Türkiye politikasının oluşumu üzerine
yeni bir okuma

PINAR DOST

Amerika’nın Türkiye üzerindeki stratejik ve ekonomik çıkarlarının sadece İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Truman Doktrini’nin ilanı ve Amerika’nın Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikası kapsamında ortaya çıktığını savunan Türk-Amerikan ilişkileri tarih yazımının aksine, savaş sonrasında Türkiye’deki Amerikan etkisinin kökenlerini İkinci Dünya Savaşı döneminde aramak gerekir. Amerika’nın savaş sırasında Türkiye’ye yönelen ilgisi, Amerika’nın yeni küresel siyaseti ve bu kapsamda etki alanını Yakın ve Ortadoğu’ya yayma isteği çerçevesinde ele alınmalıdır. Gerçekten de, Amerikalı yetkililer uluslararası ticaret önündeki tüm engelleri kaldırma gerekliliğine ve ekonomiyi kullanarak siyaseti etkileyebileceklerine inanmaktadırlar. Ayrıca, şunu da belirtmek gerekir ki özellikle savaş sırasında, Amerika, İngiltere ile Türkiye de dahil olmak üzere bütün Ortadoğu bölgesinde rekabete girişmiştir. Bu yazıda, Amerika’nın yeni küresel siyasetinin prensipleri ışığında etki alanını Ortadoğu’ya yayabilmek için hayata geçirdiği politikalardan biri üzerinde yoğunlaşılacak: bölgedeki uluslararası ticaret politikası ve Türkiye’nin bu politikadaki yeri.

Anahtar sözcükler: Türkiye-Amerika diplomatik ilişkileri, İkinci Dünya Savaşı.