Uccello´nun Kuşları
“Derin kültürü, sanat ve edebiyattan çocuklar gibi saf bir mutluluk çıkarabilen özel kişilerden olması, rahat yazması ve okurlarla rahatça konuşması, içtenliği ve zekâsı Memet Baydur’un bu sanat-edebiyat denemelerini her zaman okunabilecek yazılar düzeyine çıkarıyor. "
Kar
On iki yıldır Almanya’da sürgün olan şair Ka Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır.
Hepsi Hikâye
Bir dizi hikâye... Hayatla başa çıkmak denen, gittikçe imkânsızlaşan mesleği... Temel bir insan hali olarak, ebedi ergen şaşkınlığı...
Yanlış anlaşılmanın, kendini anlatamamanın dipsiz kaygılarını... Anlatan. Mizah olsun diye zorlamaksızın mizahi hikâyeler...
Bir de... bütün bunlar kadın diliyle!
Bir Türk Casusunun Mektupları
Üç yüz yıl önce sırra kadem basan bir Türk casusunun yazdığı mektuplar aniden ortaya çıkar ve New York’ta açık artırmaya konur. Milli hazinesini geri almak için harekete geçen Türk hükümeti, karşısında, işini iyi bilen, zengin bir antika koleksiyoncusunu bulur. Amerikalı bir akademisyen, Mektuplar’ın bulunmasıyla çürüyen tezinin ve mahvolan akademik kariyerinin hıncını almak üzere entrika peşine düşer.
Gölgeler Çabuk Ölür
“Anadilinden başka bir dile sürgün olan herkesin ortak sorunudur galiba; her şeyden habersiz yaşarken, bir de bakar ki, yeni dili, anadiline karışmış, iki dil birbirinin içine geçmiş, hatta yeni dili, anadilinin yerine geçmiş.
Benim için böyle oldu mesela. Edward Said’den ilham alarak söylüyorum: An geldi, anadilim Kürtçe ile gündelik dilim Türkçe birbirinden kolay kolay ayrılamaycak bir biçimde iç içe geçti. "
Arkası Karanlık Ağaçlar
“Eski püskü elbiselerini çıkartsak, etli kalın dudakları, iri gözleri, eti, dişi bir sertlikte coşuyor. Bütün yoksulluğun kökünü kazıyan bir koşuşturma, masalarda fır dönmesi, gözü dönmüş gibi koşarak çalışması, nefes nefese para üstü alıp vermesi, herhalde dünyanın bütün ülkelerinde güzeldir. Ama, bu her zabıtayla karşılaşmasında ‘ağlaması’ korkunç, katil bir adam yapıyor beni. "
Melek Annem ve Ben
Kandilli`de, tarihi yalıda geçen bir yüzyıl; başrolde bir ana oğul: Belkıs ve Mehmet Abud.
Şevket Uludağ`lı, Madam Spino`lu, Matmazel Emma`lı eğitim; işgal dönemi İstanbul`u; kurtuluş sevinci; Cumhuriyet; Osmanlı ile modernizmin uzantılarında örülmüş bir yaşam...Hayat kadar sürprizlerle dolu bu kitap, bir roman kadar akıcı bir dille kaleme alınmış; zamanda birkaç saatlik bir yolculuk için.
Asmalar Artık Ağlamıyor
Öncesi ve sonrasıyla bir zina hikayesi:
Taşra kökenli, büyümeye hevesli bir küçük boy işadamı...
"...bir kadının evinde, çantasında para olan bir erkek varsa bu mu aklınıza geliyor?..." Onun mütevazı, kendi halinde karısı... "Çaresiz görün, öyle yaparsan kocanın üstünde daha iyi hüküm kurarsın..." Bir öğretim üyesi kadın... "Akademisyen olmayı kafaya koyduğumda ilkokuldaydım. Tabii o zaman böyle söylendiğini bilmiyordum, profesör olmaktı kafama koyduğum..."
Suskunun Gölgesinde
Güneydoğu.... Diyarbakır... “Kimlik”... “Olağanüstü hal”... “Savaş”... “Gerilla”... “Terör”... “İtirafçı”... “Nevruz/Newroz”... Bunlar hakkında, “orası” hakkında birçok şey yazıldı; belgesel yanıyla, siyasî yanıyla... Ya edebiyat? Büyük gerçekliklerin basıncı altındaki küçük yaşantılar, “dil ve tarih-coğrafya”nın perdesi ardındaki insan halleri, “olağanüstü hal” ruhları?
Kimse Ölmesin Ben Ölürüm
Müthiş bir yazma tutkusunun eseri olan bu kitapta, sohbetten, arkadaşlıktan, çay demlemekten, eski püsküden, gemilerden... kısaca küçük ayrıntılardan büyük yaşama sevinci çıkartan öyküler yer alıyor. Kenan Biberci’nin öykücülüğünü farklı kılan özellik bu değil sadece.
Siyah Hatıralar Denizi
Genç Bir Müfettiş , gizemli vakalarla uğraşan iki bilim adamının intiharını araştırmak üzere karlarla kaplı karanlık bir kente gelir ve iki yüz yıllık bir otele yerleşir. Amacı raporunu hazırlayıp bir an önce evine dönmektir, ama bir süre sonra açıklanması imkansız olaylara şahit olmaya başlar.
Turuncu Kayık
Refika gazetecidir ve Yeniköy`deki bir ikiz yalıda defalarca reenkarne olduğuna inanır. İşi gereği karıştırdığı yabancı dergilerin birinde, Reenkarnasyon`dan Geçmiş Ruhlar`a özel bir kliniğin mevcudiyetini öğrenir ve oraya gider. Dönüşünde, kliniğin adresini, ruhu `düdüklü tencere` gibi öten yakın bir meslektaşına verir...
Hayaller Kâhyası
Atilla Atalay'ın "olgunluk dönemi" hikâyelerini biraraya getiriyor Hayaller Kâhyası. Kitap, "Sevgili Oğuz Aral Usta"ya... Ve "Kar Maymunu" arkadaşlara ithaf edilmiş. Girizgâh mahiyetindeki `Sebebim`, mola yerinde otobüsünü kaybeden yaşlı bir teyzeyle başlayan `reenkarnatif` bir öykü... "Çiğdem Sineması", bizi eski sinemaların nostaljisine götüren, başrolünü Riçırt Burton'un oynadığı sevimli bir Holivut mavalı.
Annem BelkısGözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Baskı
Gündüz Vassaf’ın kalemiyle annesinin hikâyesi. Öksüz bir Rumeli kızının Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarında başlayan hayatı bize gündelik yaşantının unutulmuş pek çok ayrıntısını tanıtarak bilinmeyen evlere misafir ediyor.
Aşk Romanları Yazan Adam
`Romanı okumaya ve Orhan Cemil`in yazdıklarını yaşamaya devam ettim. Her bölümden sonra, yaşadıklarımın etkisi henüz üzerimden silinmeden oturup bir bölüm de ben yazıyordum. Böylece giderek, iç konuşmalarla zenginleştirilmiş ve onun kahramanlarından esinlenerek yarattığım karakterlerin rol aldığı yeni ve farklı bir roman biçimleniyordu."
Seni Seziyorum / Kitab-ı Mukadder
“Hepimizin hayatının toplamı nihayetinde bir hikâyeden ibarettir... İyiler hikâyelerini diğerleriyle bölüşür, vasatlar hikâyelerini yalnızca kendileri yaşar, kötüler hikâyeyi inkar eder...” Bir “ilk” kitap olan Seni Seziyorum ya da nam-ı diğer Kitab-ı Mukadder hepsi birbirine ustaca bağlanmış on hikâyeden oluşuyor. Zaman ve coğrafyayla sınırlı olmayan hikâyeler, kahramanlarının aksine hiç de “mütevazı” değil!
Herkes Herkesle Dostmuş Gibi
Olaylar Ankara’da geçiyor,gerisi çorap söküğü gibi...
Columbus`un Kadınları
Müge İplikçi ödüllü öykülerinin yer aldığı ilk kitabı Perende’den sonra yazdığı öykülerini Columbus’un Kadınları’nda topladı. Kitapta yer alan öykülerin ortak teması kadınlar... Ülkesinden binlerce kilometre uzaklıktaki kadınlar. İnsan doğduğu, büyüdüğü topraklardan uzaklaşırsa nasıl değişir? Ülkesinde görmezden geldiği bir nazarlığı odasının en görünen yerine asar!
Tatlı Rüyalar
Türk bir anne ile Fransız bir babadan olma Hector Berlioz –kendisi Türkiye’de yaşayan bir Fransız Türk’üdür- sıradan bir pazar sabahı kahvaltı ederken bir ilan okur ve “hayatı değişir”... “Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilirler.”
Yıldızların Tembelliği
Behiç Ak’ı ‘çoğunluk’ Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan karikatür bandından, ‘azınlık’ ise çocuk kitaplarından ve tiyatro oyunlarından tanıyor; belki çok azımız da onun belgesel sinemacılığının farkında (Türk Sinemasında Sansürün Tarihi adlı belgesel filmi Ankara Film Festivali’nde en iyi belgesel film ödülüne layık bulunmuştu). Yıldızların Tembelliği onun, -içinde çizgi olmayan- ‘büyükler’e yazılmış ilk öykü kitabı.
Modern Çağın Canileri
Nihat Genç yazının pek çok alanında kalem oynatan bir yazar. Romandan denemeye, oyundan hikâyeye geniş bir yelpazede başarılı ürünler veriyor. Üslûbu sert, ama dürüst; öfkesi pek, ama yerinde. Zaman zaman acılı, acıtan ama “humor”u eksiksiz. Nihat Genç, bu kitabında bir yandan insanlık durumuzu resmederken, bir yandan da çağdaşımız canilerle hesaplaşıyor.
Kayıp Diwan
Yazısı yasaklı bir halkın sözlü edebiyatından derlenmiş ve de yazıya dökülmüş bir ilk örnek Kayıp Dîwan. Kendisini harflerle ifade edememiş bir kültürün “kollektif hafıza”sından bir seçki... Bu kültürün taşıyıcısı “dengbêj”ler. İşleri güçleri, günleri geceleri, kısaca bütün dünyaları “söz”dür onların. Kimi zaman bir ağanın konağında, kimi zaman yoksul bir köylünün tek odalı damında, kimi zamansa sıcak yaz günlerinden kaçıp sığınılan bir yaylanın serinliğinde, hiç ummadığınız bir anda rastlarsınız onlara...
Öteki Renkler
Öteki Renkler Orhan Pamuk’un çocukluk anılarından mutluluk saatlerine, romanlarını nasıl yazdığından gezi notlarına, sevdiği yazarlar ve kitaplar hakkındaki eleştirilerinden kişisel itiraflarına, şikâyetlerine, siyasi öfkelerine, kültür ve gündelik hayat konusundaki heyecanlarına uzanıyor ve yazarın yalnız romanda değil, düzyazıda da ne kadar usta olduğunu kanıtlıyor.
Eray
Eray, onüç yıl boyunca ‘kitleleri’ peşinden sürüklemiş bir “gençlik lideri”. Eray’ın ‘babası’ Atilla Atalay’ın söylediğine göre, “kendine âşık, güce tapınan, haybeye zeki, apolitik, acımasız ve bencil...” Kitle iletişim araçlarını kullanmaya ilk kez 1986’da Fırt dergisinde başladı; bu alışkanlığını daha sonraki yıllarda Hıbır ve HBR dergilerinde de devam ettirdi.