Bu sayıda...

Bu sayıda...


Toplum ve Bilim’in elinizdeki sayısında modern felsefenin kritik bir kavramı olan özneyle ilgili “bir başka arşiv”e dikkat çekmeye çalıştık. Özgürleştirici bir düşünce doğrultusunda, herşeye kâdir bir özne tasarımından da “öznenin/öznelliğin ölümü” aforizmalarından da başka bir yerde açılması gereken bir arşiv... Mahmut Mutman “bir başka arşiv” başlığıyla bu doğrultuda düşünme önerileri sunuyor. Özne fikrinin sosyal bilimlerde, psikanalizde, Marksizm içinde ve yapısalcılık-sonrası düşüncede izlediği seyrin eleştirel bir değerlendirmesi yapılarak; özne-nesne ikiliği ve ona refakat eden (öznenin tarihsel üretimini hesaba katmamakla malûl) kavramsal ikiliklerin kısıtlılıklarına dikkat çekiliyor makalede. Gramsci’ye atıfla, toplumsal-siyasal egemenliğin sultası altında, tabi konumda olanların öznellik deneyimleri, bir anlamda ‘alternatif’ bir öznelik konumu olarak öneriliyor: Özneleştiği oranda tikelliği silinen, indirgenemez bir öznelik konumu... Yazı, tikellik vurgusuyla uyumlu olarak, öznelik konumlarına dair örnek olaylarla sona eriyor.
Ferda Keskin, özne ve öznellik geliştirme yollarıyla ilgili sorularını, Foucault kitaplığını karıştırarak ortaya koyuyor. Bu makalenin, Türkçede yazılmış en derli toplu ve berrak ifadeli Foucault ‘etüdlerinden’ birisi olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Ferda Keskin, Foucault’nun, öznel deneyin farklı alanları hakkındaki analizlerini inceliyor; onun, birkaç yüzyıldır dayatılan (devlete bağlı) özne-bireysellik türünü reddederken yeni öznellik biçimleri geliştirme gereğini anlattığını söylüyor. Aşkın değil içkin bir özne kuruluşu, Foucault’nun -ve Keskin’in-, peşinde olduğu.
Levent Kavas, zenaatkârca yazılmış makalesinde, benlik ve kendilik kavramlarını/durumlarını ve bunlar arasındaki açıyı, “ben nasıl olanaklıdır?” gibi ilksel bir sorunun felsefi şeceresi içinden tartışıyor.
Öznelliğin ilkesel, özcü, önsel belirlenimlere uymazlığını, özne ve kimlik kuruluşlarının çoğul ve melez (ve olumsal-arızi) tabiatını vurgulayan Zeynep Sayın, bu savını, Aydınlanmacı gelenek ve postmodern kimlik tartışmasının yanısıra Romantisizme de atıf yaparak tartışıyor. (Kitap Tanıtımı bölümünde sunduğumuz, modern kimliğin başından beri “eksik, hasta ve yarım” niteliğine ve Romantisizmin modernliğin sürekli refakatçisi olduğuna dikkat çeken Brecht ve Fink’in kitapları, Sayın’ın yazısıyla beraber düşünülebilir.)
Bilgikuramsal bir tutum olarak çoğulluk ve melezliğe vurgu yapan diğer bir çalışma, Bülent Diken’in “Heterojenlik, belirsizlik ve sosyal teori” başlıklı uzun makalesi. Bu makale Dergide özne sorunsalı çerçevesinde değil, Defter dergisiyle beraber yürütmeye çalıştığımız, sosyal bilimlerin hal-i pür melâline ilişkin tartışma çerçevesinde yer alıyor. Bülent Diken, bu tartışma sürecini müşevviki olan, Gulbenkian Komisyonu’nun Sosyal Bilimleri Açın! raporunu yeterince radikal bulmuyor; daha radikal bir açılım için sosyal teoriyi melezlik ve ambivalens (iki yanlılık, muğlaklık) kavramları ekseninde sorgulamayı deniyor. Luhmann, Bourdieu, Lash/Urry, Latour ve Bauman’ın sosyal teoriye ilişkin yaklaşımlarını vukuflu bir şekilde değerlendirerek; “habitus”, “ağ”, “habitat” ve “socius” (“toplumculluk”) kavramlarını, toplumu kavramaya dönük veçheler veya “seriler” olarak öneriyor. Bu vesileyle, sosyal teoriyle ilgili sözkonusu tartışmanın gidişatına dair bir hatırlatma yapalım. Bildiğimiz kadarıyla İstanbul’da, Ankara’da ve İzmir’de bu konuyla ilgili atelye çalışmaları, konferanslar vb. yürütülmekte. Bu tartışmaların verimlerini de derleyerek Türkiye’de sosyal teorinin durumuyla ilgili bir muhasebe yapma amacıyla, bu yılın Aralık ayında, çok büyük ihtimalle İstanbul’da bir toplantı düzenleyeceğiz. Bu toplantıyla ilgili öneriler, Toplum ve Bilim ve Defter’e iletilebilir.
Bu sayımızda dosya konumuz dışında yer alan tek makale, Belkıs Kümbetoğlu’nun değişen aile, evlilik, nikâh kavramlarına ve pratiklerine eğilen incelemesi. Kümbetoğlu, “ideal” (çekirdek) aile tipinin, ‘kalesi’ olan Batı’da da çözülme eğiliminde olduğunu saptadıktan sonra, Türkiye’de aile yapılarının çeşitlenme dinamiğini ve çözülme etmenlerini gözden geçiriyor. Yazar, “sıcak aile yuvası” mitosunun çöküşü ile bu yeni yönelimler arasındaki bağa dikkatimizi çekiyor.
Mersin Üniversitesi’nden Oktay Gökdemir, bu üniversitede düzenlenen “Tarih ve Milliyetçilik” konulu sempozyumla ilgili bir İletişi yazısı yazdı. Sosyal teori alanındaki bu gibi toplantılarla ilgili değerlendirme yazılarına Toplum ve Bilim’in İletişi/Değini bölümünün her zaman açık olduğunu hatırlatmak isteriz.
Toplum ve Bilim’in önümüzdeki 74. (Güz ‘97) sayısı, Türk siyasal düşüncesinde muhafazakârlık konusuna ayrıldı. 75. Sayı (Kış ‘97), feminizm üzerine. 1998 yılındaki sayılarımızın da üçünün ağırlıklı konularını belirledik: Türkiye Ekonomisi, Sanat/Edebiyat ve Türk Sol Düşünce Tarihi.