Bu Sayıda...

İki ağırlık merkezi var Toplum ve Bilim’in elinizdeki sayısının: Sınıf yapıları ve toplumsal cinsiyet araştırmaları. Her iki alanda üçer makaleye yer veriyoruz.

Toplum ve Bilim’in dikkatli okur ve yazarları, “Sınıf” konulu sayımızı birkaç kez ertelediğimizi farketmiştir. Bunun nedeni, sayının çerçevesine ilişkin niyet metninde belirttiğimiz gibi, rastgele bir ‘sınıf etüdleri’ derlemesi yapmakla yetinmek istemememiz. Bunun yanısıra, ‘sınıftan kaçış’a karşı dururken, pan-kapitalizm çağının maddî ve tinsel-zihinsel yapısal dönüşümlerini görmek istemeyen bir “sınıfa kaçış” dogmatizmiyle cevap vermeye razı gelmememiz. Sınıf inşalarının ve sınıfların yeniden üretiminin yeni dinamiklerine analitik ve kritik bir teorik bakışın imkânlarına, önümüzdeki (113.) sayıda yoğunlaşmayı hedefliyoruz. Elinizdeki sayıdaki üç makalelik küçük dosyayı, bir giriş veya bir haberci sayabilirsiniz. Bu makaleler, “zamanımızın” sınıf oluşumlarına damgasını vuran enformelleşmenin, esnekleşmenin, bilişsel ve bilinçsel fragmantasyonun muhtelif veçhelerini dikkatimize getiriyorlar.

Ali Ergur, meselesini daha yazısının başlığında sarahatle tanımlıyor: “Sanayi ve sanayi-sonrası sektör çalışanlarında kimlik stratejisi olarak tüketimin sınıf ölçütlerini görünmezleştirici etkisi”. Makale, farklı iş ve statülerden bir çalışanlar kümesinin tüketim davranışlarını, “zevklerini” ve bunu anlamlandırma biçimlerini soruşturan mülakatlara dayanıyor. Ergur, bir kimlik belirlenimine dönüşen tüketimin, özneyi tarih-dışılaştırdığını ileri sürüyor. Tüketim bilincinin uçuculuğu, anlıklığı, tarihselliğiyle anlam ifade eden sınıfın görünmezleşmesine yol açıyor. (Yazarın bu çalışması, Toplum ve Bilim’in 102. sayısında yayımladığımız “Kredi kartı kullanımında zaman algılaması ve borçlu yaşam” başlıklı makalesiyle irtibatlı okunabilir.)

“Marjinal” olmaktan çoktan çıkmış, belki daha doğrusu, marjinal olarak değerlendirmenin analizi eksikli kılacağı çoktan anlaşılmış olan enformel emek biçimlerine dair, saha çalışmalarına dayanan iki makale yayımlıyoruz. Betül Altuntaş, “en pisinden bir kapitalizm hikâyesine” bakıyor; Ankara örneğinde, sokak toplayıcılarının durumunu inceliyor. Bu kayıtdışı emek süreci kadar, emekçilerin anlam dünyalarına ilgi duyarak... Hatice Kurtuluş ile Semra Purkis, Lefkoşa örneğinde, Kuzey Kıbrıs’taki Türkiye kökenli göçmen-enformel emekçilerin hallerini inceliyorlar. Global enformel emek göçünün bir örneğidir bu haller. Bu makale ayrıca, Kıbrıs’ın ve Türkiye-Kıbrıs ilişkilerinin, “Kıbrıs sorunu”nun mâhut afakanlı gündemi dışında da birtakım gerçeklikleri olduğunu hatırlatması bakımından önemlidir.

Toplumsal cinsiyet araştırmalarıyla ilgili makalelerin ikisi erkeklik üzerine, birisiyse kadınlık, daha doğrusu “kızlık”! Sonuncusundan başlayalım. G. Demet Lüküslü ve Kezban Çelik, kızlık kelimesinin Türkçe’deki cinsiyetçi-ahlâkçı imâsıyla, bakir(e) bir alana giriyorlar: Ev kızlarının sessiz ve görünmez yaşam dünyasına nüfuz etmeye çalışıyor; buradaki iki farklı (redci/olumsuz ve kabullenen/olumlu) ev kızı tipinin ataerkil pazarlıktaki konumlarını yorumluyorlar. Aksu Bora’nın bu makalenin de atıfta bulunduğu Kadınların Sınıfı kitabındaki vargısını düşünürsek, bu makaleyi pekâlâ sınıf dosyası kapsamına da yerleştirebileceğimizi ekleyelim.

Nurhak Polat’ınki de, belki daha düz anlamıyla “yeni bir alana girme” denemesi sayılabilir: kadın olarak bulunmanın müşkül olduğu bir mekâna, bir çay ocağına girme (girememe?) deneyiminden hareketle, erkek kahvehaneleri örneğinde, cinsiyet mekânlarının işlevi ve ‘işleyişi’ üzerine düşünüyor o. Burada da, bakir bir araştırma alanının perdesinin aralandığını görüyoruz. (Yine bir hatırlatma: 104. sayımızda Sevim Odabaş’ın makalesinde modern zamanlarda bir kadın eyvânı olarak baktığı güzellik salonlarını cinsiyet mekânı veçhesiyle ele almak verimli olurdu.) H. Bahadır Türk, Pierre Bourdieu’nün teorik edevâtını, erkeklik çalışmaları ve eril tahakkümün analizi için bir imkân olarak değerlendiren makalesiyle, yine geniş ve boş bir çalışma gündemine işaret ediyor.

Elinizdeki sayıda yer bulan ‘müstakil’ yazılara gelecek olursak... Aytek Soner Alpan’ın 1923 Nüfus Mübadelesiyle Anadolu’dan Yunanistan’a göç ettirilen Rum nüfusla Yunanistan Komünist Partisi arasındaki ilişkiyi inceleyen makalesi, birçok farklı ilgiye hitap edecektir. Yunanistan’ın ve Yunan ulusunun inşasının tarihi, sol tarih, kendine mahsus bir etno-kültürel grubun monografisi – ve tabii geçmişle hesaplaşma. Alpan’ın yazısı, ilgisi bu konularla kesişmeyenleri dahi bir ‘hikâye’ olarak cezbedecektir.

Toplum ve Bilim’de yayımlanan dosyalara veya tek tek makalelere yine makale suretinde gelen yankılara ne denli sevindiğimizi biliyorsunuz. A. Dinç Alada, 108. sayımızdaki “Öncü iktisat düşünürleri yeni liberalizme karşı (mı?)” başlıklı makalesine Ahmet Bekmen’in 109. sayıda getirdiği eleştiriye mukabele ediyor bu sayıda. Liberalizmi ‘ciddiye alarak’ tartışmanın verimlerini hatırlatan bir katkı, aynı zamanda... Yiğit Karahanoğulları’nın, Negri ve Hardt’ın “İktisatsız Değer Kuramı”nı tartıştığı katkısı da, kuşkusuz, Ulus Baker’in “derslerini” ve yol izlerini takip ettiğimiz geçen sayımızın kimi başlıklarıyla beraber düşünülmeye müsaittir. Eren Düzgün’ün, ulus-aşırı sermayenin, bütünleşmiş bir Avrupa projesine –“Avrupacı”-korumacı sermaye fraksiyonuyla rekabet içinde– nasıl belirleyici etkide bulunduğunu inceleyen çalışmasıyla, neo-liberal hegemonyayı çözümlemeye yönelik rotamızı da izlemeye devam ediyoruz.

1960’tan veya 1950’den sonra yayımlanmış kitapları pek o kadar ciddiye almayan ‘klasisist’ filozof-tinbilimci tavrını, –ki hesabı daha eski (çok daha eski!) tarihlerde kesenler de olur–, bağnazlık ve snoblukla damgalamakta acele etmemek gerekir. Toplum ve Bilim’in müktesebatı da, evrensel, global ve “güncel” olanın “zamâne”yle mahdut olmadığını bilmeye elveriyor. Deniz Kundakçı’nın “Weber’deki Marksizm: Genel Ekonomi Tarihi üzerine mukayeseli bir giriş” başlıklı makalesini, tekerrür mâhiyetinde olmayan tekrarların lüzumuna bir örnek olarak yayımlıyoruz.

TANIL BORA