Yeni Çıkan Kitaplar

Boğaziçi’nde Balık

Gündüz Vassaf, ustalıklı kalemiyle binlerce yıldır gelip geçen medeniyetleri, hükümdarları, devletleri, insanları seyreden Boğaz’ın balıklarını anlatıyor bu kez. Boğaziçi’nde Balık’taki kâh eğlenceli kâh hüzünlü, kâh şiirli kâh mitolojik öykülerde gerçek ve kurmaca iç içe geçip okuru hem zamaniçi hem zamandışı bir serüvene davet ediyor.

İstanbul’da Kedi

Gündüz Vassaf, en eski zamanlardan beri insanlarla bir arada yaşayan kedileri, ama en çok da İstanbul kedilerini kendine özgü üslubuyla anlatıyor. Etraflı bir merak, ilgi ve gözlemin ürünü olan, düş gücünün sınırlarını zorlayan İstanbul’da Kedi’nin hemen her satırı mitoloji, tarihsel gerçeklik, hiciv, mizah, dram ve sorgulamalarla dopdolu.

Soğan Doğradığın Çıplak Eller

Pınar İlkiz, Soğan Doğradığın Çıplak Eller’de, hayatın farklı evrelerindeki insanların biraz tanıdık biraz tuhaf dünyalarına konuk ediyor bizi. Karşılıklı bir sohbet havasında, kimi zaman hüzünle kimi zaman da kahkahalar eşliğinde anlatıyor hikâyelerini.

Her Şeye Rağmen Gülmek
Mizahın Felsefesi Üzerine

Felsefeci Yves Bossart Her Şeye Rağmen Gülmek’te okuru mizahın düşünce dünyasında zihin açıcı bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Neden ve neye güleriz? Güldüğümüzde vücudumuzda ve ruhumuzda neler olur? Komiklik zevkten zevke değişir mi? Mizahın etik sınırları var mıdır? Her şeye rağmen gülmek ne demektir? Bu ve benzeri sorulara cevap arayan yazar, gülmenin hayatımızdaki yerini ve değerini anlamak isteyen okura yol gösterici bir rehber sunuyor.

Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri
Yusuf Akçura (1876-1935)

François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri-Yusuf Akçura’da yalnızca bir biyografi sunmuyor, Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer alan, Türk Yurdu dergisinin de yöneticiliğini yapmış Akçura’nın düşünce dünyasının izlerini çocukluğundan başlayarak sürüyor, Birinci Dünya Savaşı’ndaki çabalarından, Cumhuriyet kurulduktan sonra Meclis’te yürüttüğü çalışmalara dek bu izlerin eyleme nasıl dönüştüklerini inceliyor. Akçura’nın düşünce hayatına katkılarının, özgün fikirlerinin altını çiziyor. Döneminin diğer Türkçü düşünürlerinden farkını ortaya koyarak pantürkizmin mucidi Yusuf Akçura’yı, kendi eserleri ve düşünce hattı üzerinden değerlendirerek ihmal edilmiş eleştirel, modern ve yenilikçi yönünü ortaya çıkarıyor.

Postkolonyalizm
Çok Kısa Bir Giriş

Postkolonyalizm, sömürgecilik karşıtı mücadeleyi farklı bir bakış açısıyla, bugüne uzanan bir izlekte inceliyor; Batı egemenliğinin eski ve yeni görünümlerini eleştirel bir gözle ele alıyor. Sömürgeciliğe karşı mücadelenin hem tarihini hem temel tartışmalarını ortaya koyarken dünya düzenine dair düşüncelerimizi de yeni bir perspektife yerleştiriyor. Robert J.C. Young; ezilen, hor görülen, baskı altında yaşayan kadınların, yurtlarından edilmiş mültecilerin, kendi toplumları içinde en küçük düşürücü şekillerde yaşamaya mahkûm edilenlerin, kültürleri ve yaşam alanları yok edilen yerli halkların, işgal altında yaşayan Filistinlilerin hayatlarına dokunuyor.

Martin Chuzzlewit

Dünya edebiyatının dev yazarı Charles Dickens, Martin Chuzzlewit’te hırs ve ikiyüzlülük gibi insanlık hallerine keskin bir mizah duygusuyla ışık tutuyor.

Granit ve Gökkuşağı

Yazarın ölümünden sonra kocası Leonard Woolf tarafından hazırlanan Granit ve Gökkuşağı, genç yaşlardan itibaren birçok deneme kaleme alan Virginia Woolf’un külliyatından seçilmiş edebiyat ve biyografi yazılarından oluşuyor.

Küçük Prens

Bütün dünyada en çok okunan edebiyat eserleri arasında yer alan Küçük Prens, hem çocuklar hem de yetişkinler için bir başucu kitabı.

Taşların Anlattığı

Taşların Anlattığı, bir ailenin Fransa’nın ücra bir köyündeki sessiz sakin hayatının ansızın nasıl dönüştüğünü anlatan dokunaklı bir kitap.

Şu An Saat Kaç?

Halil Yörükoğlu, Şu An Saat Kaç?’ta, göçmenlerin nedense hep esmer olduğu, Rocky Balboa’nın yaşadığı rivayet edilen o meşhur ülkeye, Amerika’ya göç edenlerin, daha iyi bir hayat kurma umuduyla buradan gidenlerin acı-tatlı hikâyelerini anlatıyor...

Şimdi Dönecek Dünya

Burçe Bahadır, Şimdi Dönecek Dünya’da kahramanlarını yeri geliyor ışıltılı mağazalarla dolu süslü caddelerden, yeri geliyor telaşla akşam pazarına koşturulan yoksul mahallelerden seçiyor. Bu insanlar bazen kendinin ve etrafının yeni yeni farkına varmaya başlayan bir çocuk oluyor, bazen tüm engellere rağmen var olmaya çalışan genç bir kadın, bazen de her şeyin sonuna geldiğiyle yüzleşmemek için hayata bin bir takla attıranlar…

Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak
Hasan Alıcı ile 1970'lerde Kars'ta Devrimci Mücadele

“Komünistler Kars kalesine kızıl bayrak çektiler.” Bu efsane, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde ve sonrasında, “komünizm tehlikesi”nin ülke çapındaki simgelerinden biri olmuştur. Kars kalesine kızıl bayrak çekildiği yoktu, fakat Kars Türkiye’de devrimci sosyalist hareketin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Buna karşılık, bu Kars deneyiminin hikâyesi hemen hiç anlatılmamıştır. Emin Karaosmanoğlu, 1970’ler Karsı’nda anti-faşist mücadelenin başını çekenlerden Hasan Alıcı’yla söyleşisinde, bu açığı kapatmaya dönük önemli bir adım atıyor. Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak, 1970’ler Karsı’na dair canlı tablolar çizerken, dönemin sol hareketinin cesur bir muhasebesini de yapıyor. Meşruiyet kazanarak kitleselleşmenin etkileyici başarıları yanında, “acemilikleri”, farkındalık eksikliklerini de göz ardı etmiyor. 12 Eylül rejimi altındaki hapishane deneyimi ve bu arada tarih değerde bir işkence belgesi de yer alıyor bu anlatıda.

Franz K. Âşıkları

Franz K. Âşıkları, Burhan Sönmez’in kaleminden, Avrupa’nın Doğu ve Batı olarak ikiye bölündüğü Soğuk Savaş zamanında, Paris-İstanbul-Batı Berlin haritasında geçen bir edebi gerilim ve aşk romanı.

Sanayisizleşme, Konut Siyaseti, Orta Sınıf

Funda Sönmez Öğütle, neoliberalizm deyip geçilen pratiğin kentleri nasıl değiştirdiğini ve kentler üzerinden hayatı nasıl dönüştürdüğünü, titiz bir bakışla inceliyor. Kentler, nasıl bizzat kültürel sermaye ve beğeninin nesnesi haline geldiler? “İyi yaşam arzusu”, nasıl konut ve inşaat “rüyalarına” bağlandı; orta sınıf “ideali” nasıl kabul gördü? Toplumsal gruplar, kâh kendi benzerleriyle aynı mekânda bir arada yaşamaya yönelerek, kâh dahil olmak istedikleri gruplara-sınıflara mekânsal olarak yakınlaşmayı özleyerek nasıl ayrıştılar?

Kiske Kuşunun Peşinde
Katamizeler (1835-1981)

Kiske Kuşunun Peşinde, 93 Harbi’nin ardından 1878 ile 1882 yılları arasında Batum’dan yola çıkıp Ordu’ya göçen, üç kuşak boyunca kaostan düzen ve refah çıkarmaya çalışan Çürüksulu bir Gürcü muhacir ailesinin hikâyesini anlatıyor. Katamize/Özel ailesinin o tarihten bugüne uzanan yüz elli yıllık geçmişini. Ordu şehriyle yakın kırsalı arasında her kuşakta yeniden hareketlenen, bozulan ve tekrar kurulan hayatlar…

Sosyalist Feminizm
Yeni Bir Yaklaşım

Frieda Afary, Hegel’den Butler’a çok geniş bir düşünce hazinesinden yararlanarak günümüzün meselelerini, otoriter sağ popülizmi, kadın düşmanlığını, homofobiyi, ırkçılığı birlikte ele alabilecek bir sosyalist feminizmin ana hatlarını çiziyor. Bugün içinde yaşadığımız felaketlerin kapitalizmin egemen kıldığı yabancılaşmış emek olgusuyla bağlantılarını kuruyor ve nesnel ile öznel arasındaki mesafeyi kapatıyor.

Ateizmin Ruhu
Tanrısız Bir Maneviyata Giriş

“Tanrı olsun olmasın, sayılamayacak kadar vahşet var. Bu, bize din üzerine değil, ne yazık ki insanlık üzerine bir şeyler öğretiyor.” Dinden vazgeçilebilir mi? Tanrı var mıdır? Ateistler maneviyatı reddeder mi? André Comte-Sponville, Ateizmin Ruhu’nda bu soruları açık yüreklilik ve cesaretle yanıtlıyor. İlahiyatçıların ve felsefecilerin Tanrı’nın varlığına dair sunduğu kanıtları ele alıp kendi ateizminin temellerini ortaya koyuyor. Laiklik, sevgi ve hoşgörünün insanları birleştirecek asli zemin olduğunu savunuyor, bizi kendi varlığımızda hakikati bulmaya çağırıyor. Düşünür, manevi yaşama da bu dünyaya da açık, sorgulayan, insani değerlere ve sevgiye kök salmış, adaleti ve merhameti temel alan bir ateizmi savunuyor.

Uygulamalı Hikâye Anlatıcılığı

Uygulamalı Hikâye Anlatıcılığı okuru kadim hikâye anlatıcılığı sanatının şaşırtıcı dünyasında renkli bir yolculuğa davet ediyor. Yüreğin heyecanla çarpmasını, zihnin hayal dünyasında merakla gezinmesini ve ruhun özgürleşmesini sağlayan hikâyelerin gücünü keşfederken ortak anlamı araştırmanın, insanlık ve hayat üzerinden birleşmenin imkânlarını sorguluyor. Hikâyelerin modern dünyada toplulukların ve bireylerin gelişimi için nasıl kullanılabileceğine odaklanan yazarlar çatışma çözümü, mesleki eğitim, dil öğrenimi, kişisel gelişim ya da rehabilitasyon gibi farklı alanlara özel pratik önerilerde de bulunuyorlar. Toplulukların tek tek üyelerini ve onlar arasındaki bağları güçlendirmeyi amaçlayan herkes için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı.

Kendine Ait Bir Oda

Kendine Ait Bir Oda, çağdaş yazının en etkili feminist metinlerinden ve kadın hareketinin klasikleşmiş manifestolarından biri.

Drakula

Drakula, vampirlerin ve vampir avcılarının dehşetli bir rüyayı andıran dünyasını her detayıyla resmeden bir korku edebiyatı başyapıtı.

Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi

Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi, günümüz Türkiyesi’nde orta sınıf sinizmi üzerine zekice yazılmış bir taşlama. Sezen Ünlüönen, yeni-gençliğin dilini üslubunun bir parçası haline getirerek, absürt-komik bir hikâye anlatıyor. Zamanın ruhuna, alegorik bir anlatı ile mercek tutuyor.

Köhne

Köhne, Ethem Baran’ın anlatımda ne denli mahir olduğunu her satırında hatırlatan, yaşamın dolambaçlı yollarında gezinen, canlı ve sahici bir roman.

Mükemmel Duyu
Burnunuzu Asla Küçümsemeyin

Anna D’Errico’nun Mükemmel Duyu’su bir yandan burnun üvey evlatlık statüsünü fiziksel yapısını titizlikle ortaya koyarak tartışıyor. Öte yandan burnun hatıralarla iç içeliğine, tat ile bağına, sözgelimi kızarmış ekmek kokusunun kişiyi anılarda çıkardığı yolculuğa, o kokuyu bir mekân veya olayla eşleştirmeye değiniyor. Kokunun toplumsal rolünü de hesaba katıyor.