Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 19. sayfa

Turuncu Geçmişin Kıyısında

“Ömrümden, sürüye sürüye yanımda en çok kendimi getirdim. Bugün ve geçmişin teknesinin temel direğiyim ben. Pas dolu bir limanda, paslı bir direk…”

Mecnun Kuleleri

İçinden tren geçen şehirler, orman köyleri, balıkçı kasabaları, nehir kenarları... O sekiz bloğun dışındaki heryer çok uzak ve yorucu geliyordu. Ayrıca çok sıkılırsak, sekiz bloğa on dakika uzaklıkta, altı salonlu sineması olan bir AVM vardı.

Karşılaşmalar

Bir köşe yazısı ve bir denemenin sınırlarını zorlayan, her birinde edebiyatın saklı dünyasına kapılar açan yazılarıyla Kaplanoğlu, yönetmenliğinin yanı sıra Türkçe edebiyattaki yetkinliğini de okurlarıyla paylaşıyor.

Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür!
Uçmakdere Yazıları - 2

Gündüz Vassaf'tan, insanı kendisi ve yaşadığı dünya üzerine düşünmeye sevk eden, çarpıcı sorularla dolu, zihin açıcı bir kitap...

Karanlık Oda

Uzak, sanki hiç varolmamışçasına hatırlanmayacak uzak bir İstanbul semtinde başlıyor Karanlık Oda… Boş bir belediye otobüsü, pırpır eden floresanlar, ıssız ve alelacayip vitrinlerle giriyor söze… Suya daldırıldıkça ağırlığı artan paçavra gibi dibe giden, kendini ve unuttuklarını hatırlamaya çalışan bir fotoğrafçı çıkıyor karşımıza. Sezgileriyle yürüyen, rutinlerle yaşayan, ürkek ve takıntılı bir adam bu…

Lice’den Paris’e Anılarım

Tarık Ziya Ekinci, 1925’te Lice’de başlayan yaşamında, Türkiye’nin yakın tarihinin tanığı ve öznesi oldu. Öncelikle Kürtlerin tarihinin... 1940’lar ve 1950’lerin gergin atmosferinde, “Kürt uyanışı” veya “Kürt aydınlanması” denen süreci yaşadı. 1960’larda ise bir Kürt aydını olarak, bu sürecin devamının aktörlerindendi.

Rüya Körü

İki adam… Biri hassas ve kırılgan âşık, azap yeleğiyle dolaşan Stefanos… Diğeri kahkahası, tutkusu, cazibesi ve kudretiyle Andronikos… Biri, rüyalarında gelecekte yaşanacakları görüyor. Diğeri geçmişte olup bitenleri biliyor. Birbirlerine yaklaştıkça güçlenen, gördükleri koyulaşan iki adamın romanı Rüya Körü…

Öykümü Kim Anlatacak

İlk kitabı Hanene Ay Doğacak ile büyük ilgi gören ve ne yazacağı, hatta yazıp yazamayacağı merakla beklenen Şebnem İşigüzel yoluna işte bu öykülerle, Öykümü Kim Anlatacak ile devam etti. 21 yaşında, kendi deyimiyle “dünyadan bihaber” genç bir yazar olarak kimsenin anlatmaya cesaret edemediği şeyleri anlattı.

Biz Bu Dağın Çiçeğiydik…

“Kimseye yaranamamak diye bir şey hakikaten varmış. (…) Bir yerde başka tepkiler, öbür yerde başka. Ne İsa ne Musa dedikleri bu olsa gerek. İki halk ve tamamen kopmuş iki dil. Gir bakalım araya, nereye buyur edileceksin? İyi bir şey mi yaptın, kötü bir şey mi? Sahi sen bunu niye yaptın? Kürt sineması nereye düşer abilerim ablalarım, emek nereye...”

Gece Güzelliği

Hikâyeler, onlara… Sevgiden hep alacaklı çıkanlar. Eşya satarak geçinen soylu, hüzünlü zenginler. Otelleri seven, otellerden hayat çıkaran dullar. Adı bile yoksul anlamına gelen işsizler. Üveyler, her yerde eğreti duran, dürüst, çocuk gönüllü yabancılar. Başkaları adına da utanabilenler.

Sarmaşık

O kış hayatlarımız sarmaşık dalları gibi birbirine geçecek, bütün felaketler ve kötülükler bizi bulacaktı. Birbirimizin varlığından haberimiz yokken, hayatlarımızı var eden tesadüfler birleştirecekti bizi. Sarmaşıkların sırnaşık cılız gövdeleri gibi aşklarımız, kederlerimiz, kayıplarımız ve arzularımız birbirine dolanacaktı.

Eski Dostum Kertenkele

Her şey, her şey o kadının yüzünden oldu. Ne güzel paraları göğsüme bastırmıştım. Yumuşacıktılar. Başparmak ıslık çalar çalmaz dışarıdaydım. Sanki bir kuklaymışım, bacaklarım tahtaymış gibi gümüş rengi yolda koşuyordum. Birden o uğursuz kadın çığlığı dolaştı tahta bacaklarıma.

Yine Kazacağız, Yine Kaçacağız!

Türkiye’de hapishane üzerine, özellikle 12 Eylül’ün hapishaneleri üzerine pek çok anı ve öykü yazıldı. O kadar fazla olmamakla beraber, hapisten kaçmak üzerine de... Bu kitapta, Sebahattin Selim Erhan, üç gerçek kaçış girişiminin öyküsünü anlatıyor.

Manzaradan Parçalar

Orhan Pamuk bu yeni kitabında, çocukluğundan başlayarak hayatından, yaşadıklarından bütün içtenliğiyle söz ediyor. Yazarın babasının ölümü, siyasi dertleri, futbol oynarken ya da romanlarını yazarken hissettikleri, tıpkı annesinin sigara böreği yapışı, yaz gecesi bir sivrisineğin hareketleri ve Boğaz gemileri hakkındaki gözlemleri gibi büyük bir manzaranın parçası olarak dikkatle işleniyor.

Kirpiklerimin Gölgesi

Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi’nde, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kolay kolay cesaret edilemeyecek bir yüreklilikle hepimizin tanıdığı bu kız çocuğuna ses veriyor.

Bir Dil Niye Kanar?

Muhsin Kızılkaya, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarını bir araya getirdiği Bir Dil Niye Kanar’da, bir kafese kapatılıp üstü örtülmüş Kürtçe’nin hikâyesini anlatıyor. Çocukluğundan bu yana belleğinin biriktirdiği anlatıları, masalları, sesleri, kokuları, görüntüleri, hayatının dönemeçleri üzerinden aktarıyor: “okul dili”yle “ev dili” arasında gidiş gelişleri, Hakkâri’den İstanbul’a ve İsveç’e uzanan yolculuğu, gazeteciliği, çevirmenliği…

Aklımdaki Yılan

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun kitabıyla “birinin karısı olma hallerini” iştahlı bir üslupla anlatan, İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar kitabıyla günümüz varoşuna keskin ve gerçekçi bir bakış atan Hatice Meryem, bu defa annelik hallerini anlatıyor.

Atatürk
Bir Biyografi

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı bugüne kadar yerli ve yabancı birçok yazar tarafından anlatıldı bize. Osmanlı ve Türkiye tarihinin uluslararası düzeyde önemli uzmanlarından Klaus Kreiser’in çalışması, bu yığın içinde, öncelikle malzemesinin zenginliği, konuya hâkimiyeti, onlardan da önce soğukkanlılığıyla bunlar arasında ayırt edilecektir.

Gece Kelebeği
Perperık-a Söe

Hayatta beni üç roman ağlattı. Biri, 1965 yılında, on dokuz yaşındayken okuduğum, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanı; ikincisi, dört-beş yıl önce okuduğum ve tanıtımını yaptığım, Robert Sabatier’in İsveç Kibritleri; üçüncüsü ise, şu anda elinizde tuttuğunuz Perperık-a Söe.

Gözün Kahverengi Suyu
Hikâyeler (1974-1994)

Gözün Kahverengi Suyu’ndaki öyküler, Memet Baydur’un cesur, sınır tanımayan, sansüre, yasaklamaya karşı olan sanat anlayışının en güzel örneklerindendir. İroni dozu yüksek, mizahla iç içe geçen eleştirisinin hedefinde ukala aydınlar, görmemiş zenginler, kendini beğenmiş burjuvalar, ama en çok da zalimler vardır.

Spor, Sağlık, Yemek İçmek Proceleri
Porof. Zihni Sinir Proceler Külliyatı 6

Tekerlek öncesi dönemlerdeydi. İnsanlara “PERGELLİ ARABA” procesi yapmıştım. Çok şaşırdılar. Güldüler ama onu işe yaramaz buldular. Çöpe attılar. Yıllar sonra bir çöp karıştırıcısı benim bu procemi buldu. Ona bakarak hayal kurdu.

Rita

Samsunlu Rita, Kayseri’de sahneye çıktığında, hayır, şehre adım attığında kıyametin kopacağını, tesadüfün şuursuz rüzgârıyla hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi. Kabadayı Ali Osman, Kayseri Cezaevi’ne girince, onun arkasından ta Ankara’dan Kayseri’ye gelen Rita, Pavyoncu Nuri’nin açtığı Elhamra’da çalışmaya başlamıştı.

Kalbin Böcüü

Bi keresinde Oğuz Abi söylediydi, “Herşeyi yazıp çizdikten sonra bir çeki taşı kalır insanın içinde,” dediydi. “Çeki taşı” nedir bilmiyorum. Ama tüm o komikliklerden sonra, insanın içine oturan, ağır ve kıpırdatılamaz acıklı bişeylerin kaldığı doğrudur.

Korkma Ben Varım

“Öldürdüğüm insanlarla iyi arkadaş olacağımızı düşünmüşümdür hep.” Dublörün Dilemması’nın yazarından komik, hızlı, şoke edici bir roman daha.