Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 25. sayfa

Sırabaşı

Sırabaşı’nı başlıbaşına ilginç kılan bir özelliği, Türkçe edebiyatta pek girilmemiş, bâkir bir dünyaya adım atması: Askerî okul... Askerî öğrencilerin yaşantısına dair üç öykü yer alıyor kitapta. Toprak Işık’ın öyküleri, askerî okul dışında da, öğrencilik yaşantısına bakıyor. Öğrenciliğin sıradan-ve-büyük “olayları”: Öğrenci yurdu... Bekâr öğrenci evi... Büyük kentte okuyan öğrencinin taşraya gidiş gelişleri, mezuniyet sonrası işsiz geçen günler...

İhtiyar Kemancı

"İnsanlara iyi davrandığım için beni arayıp sormazlar. Hayatlarına dair ne anlatsalar şaşkınlıkla dilimi yutmuş gibi, vay anasını, yok ya, doğru mu ya, gibi elimde olmayan tepkiler verdiğim için. Etraflarında her gün yaşadıkları bu olaylara şaşıracak kimse kalmamış mı? Ya da yaşadıkları olayları ancak benim gibi bir manyağa mı anlatabiliyorlar?"

Yarılma (1954-1972)

"Gün Zileli, Yarılma kitabında 1954-1972 yıllarında yaşadıklarını anlatıyor. Bir otobiyografi olan bu anı kitap, Zileli'nin tanık olduğu bir dönemi bütün canlılığıyla günümüze aktarıyor. 1968 gençliğinin yaşadıklarının ayrıntılı bir fotoğrafının aktarıldığı bu kitapta günümüzün birçok tanınmış isminin de o yıllardaki öyküsünü bulabilirsiniz."

Hevriz Ağacı

Bir Kürt aydınının yaşam hikâyesi, Hêvriz Ağacı... Modern zamanların vaadleri gitgide şekle şemale bürünürken, geleneksel ilişkilerin baskısının hâlâ hüküm sürdüğü 1950’li, ‘60’lı yıllar. Şıhla öğretmen, kaç-göçle gizli flört arasında... Hep yeni heyecanlar, hep yeni hayretler... Büyüyen hayaller... Ve “Doğu mitingleri”: “Kimliğiyle” tanışma...“’68 zamanı”nda üniversitede Kürt olmak... Talebe haylazlıkları ve siyasal mücadeleler içinde kurulan güçlü dostluklar.

www.internet.cep.iletisim.com

Behiç Ak’tan iletişimin şekil ve içerik değişimine dair, vurdumduymazlığın sınırları hakkında en yeni karikatürler.

Pişman Değilim

Yazları Büyükada´da, Caddebostan ve Suadiye plajlarında, kışları Erenköy´deki köşkte, Kadıköy´de, Moda´da geçen mutlu bir çocukluk. Fethi Okyar´ın ve İsmet Paşa´nın özel kalem müdürlüğünü yapan babanın aileyi götürdüğü Ankara´da, genç Cumhuriyet´in yüksek bürokratlarının ailevi ilişkilerine yakından tanıklıklar. İsmet Paşa´yla, dönemin ileri gelen devlet adamlarıyla dostluklarla geçen rüya gibi günler, güzel bir evlilik.

Veciz Sözler

Bir radyo programı ve cümle cümle Sulhi Saygılı’nın hayatı.

Uccello´nun Kuşları

“Derin kültürü, sanat ve edebiyattan çocuklar gibi saf bir mutluluk çıkarabilen özel kişilerden olması, rahat yazması ve okurlarla rahatça konuşması, içtenliği ve zekâsı Memet Baydur’un bu sanat-edebiyat denemelerini her zaman okunabilecek yazılar düzeyine çıkarıyor. "

Havariler
(1972-1983)

“Gün Zileli, ‘herhangi bir ‘68’li... değil. Aydınlık hareketinin kurucu kadrosunda yer alan, 1970’ler boyunca bu hareketin önderlerinden olan, 1980’lerin ardından anarşizme yönelen bir figür. Bunca ‘kariyerin’ ve badirenin ardından, hatıratındaki sakınmasız ama dürüstlüğü gözeten tutum bilhassa değer kazanıyor.

Kar

On iki yıldır Almanya’da sürgün olan şair Ka Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır.

Hepsi Hikâye

Bir dizi hikâye... Hayatla başa çıkmak denen, gittikçe imkânsızlaşan mesleği... Temel bir insan hali olarak, ebedi ergen şaşkınlığı... Yanlış anlaşılmanın, kendini anlatamamanın dipsiz kaygılarını... Anlatan. Mizah olsun diye zorlamaksızın mizahi hikâyeler... Bir de... bütün bunlar kadın diliyle!

Küçük Ademler Küçük Havvalar

Piyale Madra’nın Radikal’de çizdiği, çocukluğun masumiyetini ve hayatın gerçekliğini biraraya getirdiği karikatürler... Çocuklara bakarken dışımızda gördüğümüz ancak hayatımızda varolduğundan/varolacağından emin olduğumuz ilişkiler ve diyaloglar üzerine çizgiler dünyasından neşeli örnekler.

Bay Muannit Sahtegi´nin Notları

Bir kış daha dayanmalıyım. Altmış beş yaşımı doldurabilirsem ikinci emekliliğimi kimse yadırgamaz sanırım artık. Ölümü beklerim, sessiz sadasız köşemde. Yollarda yığılıp kalıverecekmişim gibi geliyor bana. Gözlerimin altı torbalandı. Ölüm nasıl beklenir? Param yeterse rakı içerek, gece-gündüz birbirine karışır...

Tahtakuşlar'dan Paris'e

Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’i köylerle bütünleştirmeye ve onları modernleşen ülkenin hızından kopartmamaya dönük bir projeydi. Siyasi bir tercihle açıldı ve yine siyasi tercihlerle kapatıldı. Yazıya dökülmüş pek çok Enstitü anısı var. İnsanlar yaşadıklarını yazıya geçirmek konusunda daha eli açık davrandıkları sürece de olmaya devam edecek.

Ardımdaki Yıllar

“Ardımda kalan yıllar, Türkiye’de demokrasi, hürriyet, insan hakları ve sosyal adalet için sürekli bir savaş veren iki insanla, annem ve babam, Sabiha ve Zekeriya Sertel’le beraber geçti. Polis devletinin baskısı yüzünden, onlarla beraber 1950’de yurtdışına çıkmak zorunda kaldıktan sonra, Doğu ve Batı Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşadım, değişik üniversitelerde okudum, değişik sosyal rejimler, yaşantılar gördüm. Kısacası çok gezdim, çok gördüm, gördüklerim üzerinde düşündüm.”

Bir Türk Casusunun Mektupları

Üç yüz yıl önce sırra kadem basan bir Türk casusunun yazdığı mektuplar aniden ortaya çıkar ve New York’ta açık artırmaya konur. Milli hazinesini geri almak için harekete geçen Türk hükümeti, karşısında, işini iyi bilen, zengin bir antika koleksiyoncusunu bulur. Amerikalı bir akademisyen, Mektuplar’ın bulunmasıyla çürüyen tezinin ve mahvolan akademik kariyerinin hıncını almak üzere entrika peşine düşer.

Gölgeler Çabuk Ölür

“Anadilinden başka bir dile sürgün olan herkesin ortak sorunudur galiba; her şeyden habersiz yaşarken, bir de bakar ki, yeni dili, anadiline karışmış, iki dil birbirinin içine geçmiş, hatta yeni dili, anadilinin yerine geçmiş. Benim için böyle oldu mesela. Edward Said’den ilham alarak söylüyorum: An geldi, anadilim Kürtçe ile gündelik dilim Türkçe birbirinden kolay kolay ayrılamaycak bir biçimde iç içe geçti. "

Arkası Karanlık Ağaçlar

“Eski püskü elbiselerini çıkartsak, etli kalın dudakları, iri gözleri, eti, dişi bir sertlikte coşuyor. Bütün yoksulluğun kökünü kazıyan bir koşuşturma, masalarda fır dönmesi, gözü dönmüş gibi koşarak çalışması, nefes nefese para üstü alıp vermesi, herhalde dünyanın bütün ülkelerinde güzeldir. Ama, bu her zabıtayla karşılaşmasında ‘ağlaması’ korkunç, katil bir adam yapıyor beni. "

Melek Annem ve Ben

Kandilli`de, tarihi yalıda geçen bir yüzyıl; başrolde bir ana oğul: Belkıs ve Mehmet Abud. Şevket Uludağ`lı, Madam Spino`lu, Matmazel Emma`lı eğitim; işgal dönemi İstanbul`u; kurtuluş sevinci; Cumhuriyet; Osmanlı ile modernizmin uzantılarında örülmüş bir yaşam...Hayat kadar sürprizlerle dolu bu kitap, bir roman kadar akıcı bir dille kaleme alınmış; zamanda birkaç saatlik bir yolculuk için.

Asmalar Artık Ağlamıyor

Öncesi ve sonrasıyla bir zina hikayesi: Taşra kökenli, büyümeye hevesli bir küçük boy işadamı... "...bir kadının evinde, çantasında para olan bir erkek varsa bu mu aklınıza geliyor?..." Onun mütevazı, kendi halinde karısı... "Çaresiz görün, öyle yaparsan kocanın üstünde daha iyi hüküm kurarsın..." Bir öğretim üyesi kadın... "Akademisyen olmayı kafaya koyduğumda ilkokuldaydım. Tabii o zaman böyle söylendiğini bilmiyordum, profesör olmaktı kafama koyduğum..."

Suskunun Gölgesinde

Güneydoğu.... Diyarbakır... “Kimlik”... “Olağanüstü hal”... “Savaş”... “Gerilla”... “Terör”... “İtirafçı”... “Nevruz/Newroz”... Bunlar hakkında, “orası” hakkında birçok şey yazıldı; belgesel yanıyla, siyasî yanıyla... Ya edebiyat? Büyük gerçekliklerin basıncı altındaki küçük yaşantılar, “dil ve tarih-coğrafya”nın perdesi ardındaki insan halleri, “olağanüstü hal” ruhları?

Kapan

Anlatabilmeliydim. Şimdi neye yarar. Duyamayacaksın. Senin adına söyleyebileceğim: “Yaz. Kalacak mı sorusunu sorma. Kalmayacak orası kesin. Kim, ne kalmış ki!” Sağım hâlâ. Kendim için öyle mi? Avunamayacakmışım, olsun mu? Okunamayacaksın bir gün. Ansiklopedilerde üç beş sözcük ayrılır sana da belki. Yüz yılları aşabilen yazın dehâları bile unutulmaya hükümlüdür sonuçta.

Mahallemizdeki Ermeniler

Türkiye Ermenilerinin 20. yüzyıldaki serencamıyla ilgili son yıllarda birçok kitap çıktı. Ermenilerin tehcir öncesindeki ve sonrasındaki yaşantılarıyla ilgili yayımlanan monografiler, uzun süre toplumsal ayrıcalıklardan yararlanmış seçkin zümrelerin, şehirli (İstanbullu) toplulukların tecrübelerinde yoğunlaştı.

Kimse Ölmesin Ben Ölürüm

Müthiş bir yazma tutkusunun eseri olan bu kitapta, sohbetten, arkadaşlıktan, çay demlemekten, eski püsküden, gemilerden... kısaca küçük ayrıntılardan büyük yaşama sevinci çıkartan öyküler yer alıyor. Kenan Biberci’nin öykücülüğünü farklı kılan özellik bu değil sadece.